MARIA SUSCHKE

Posted By on January 4, 2014 in yazılar |

MARIA SUSCHKE

Geçtiğimiz ay, Emre Elivar, Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası ile birlikte Rahmaninof ’un 3. Piyano Konçertosu’nu kaydetti. Kaydı gerçekleştiren Berlin-Brandenburg Radyosu’nun ünlü tonmaysteri Maria Suschke ile hayatını, mesleğini ve tabii ki müziği konuştuk…

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz ve nerelerde okudunuz?

Leipzig’de müzikle çok ilgili bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldim. Beş yaşından itibaren piyano ve flüt dersleri almaya başladım, ilk ve orta öğrenimim sırasında da Leipzig Müzik Yüksek Akademisi’nin çocuklara özel sınıflarında eğitim gördüm. Lisans eğitimimi yaptığım Berlin “Hanns Eisler” Müzik Yüksek Akademisi’nde Prof. Renate Schorler ile piyano çalıştım ve aynı zamanda tonmaysterlik okudum.

Bildiğimiz kadarıyla eğitimini aldığınız dallar piyano ve tonmaysterlik ile sınırlı değil. Klavsen ve orkestra şefliği eğitimi de aldınız sanırım. Almış olduğum şeflik eğitimi, akademideki tonmaysterlik eğitimimin bir parçasıydı aslında; ancak orkestra şefliği ile ilgili olarak diğer öğrencilere nazaran daha geniş çaplı bir eğitim aldığımı söyleyebilirim, zira çalışmalarım toplam üç yıl sürdü. Mezuniyet sınavlarımın ardından Weimar Müzik Yüksek Akademisi bünyesinde klavsen dersleri de aldım. Eski müzik ile ilgili stil bilgisi edinme ve derinleşme şansı buldum bu eğitim sayesinde, ayrıca tonmaysterlik işlerimin o dönem Weimar ve civarında yoğunlaşmış olması da elbette ciddi bir avantajdı benim için.

İlk olarak ne zaman ve nerede tonmayster olarak çalışmaya başladınız?

1981 yılında okuduğum her iki bölümden de mezun oldum ve hemen ardından o zamanki adıyla Doğu Alman Radyo ve Televizyonu’nda (Deutscher Fernsehfunk) çalışmaya başladım. 1989 yılından itibaren serbest tonmayster olarak çalışmayı tercih ettim; bu dönemde ayrıca piyano ve klavsen konserleri icra ettim, yine bu iki enstrümanda dersler de verdim. Bu çok eksenli çalışma durumu, Avrupa çapındaki tonmaysterlik görevlerimin giderek yoğunlaşması nedeniyle piyano ve klavsen ile olması gerektiği kadar ilgilenme imkanı bulamayışım ile birlikte sona erdi. Bugüne kadar üzerinde çalıştığınız en önemli ve ilginç projeler nelerdir? Tonmaysterlik mesleği, doğası gereği çok farklı stillerde ve grup oluşumları ile çalışmayı öngören bir uğraş. Solodan koroya ve orkestraya ulaşan geniş bir yelpaze söz konusu. Elbette içinde bulunduğum ve önemli saydığım birçok farklı proje oldu hayatımda; bu bağlamda, mesela, Mitzi Meyerson ile yaptığım klavsen kayıtlarına özel bir yer vermek isterim. Ayrıca genç müzisyenlerle çalışmak benim için gerçekten çok önemli; Emre Elivar’la da bu bağlamda tanıştım ve kendisiyle beraber çok güzel bir prodüksiyona imza attık. Emre Elivar’la tanışmanız nasıl oldu? Emre Elivar’ı ilk defa “Hanns Eisler” Müzik Akademisi’nde verdiği bir konserde dinledim. Kendisiyle ve daha evvelden dinlediğim bazı başka genç piyanistlerle bir prodüksiyon yapılması fikri kafamda oluştu. Amacım, bu genç sanatçıların katılacağı bir seçme neticesinde nihai kararı vermek ve başarılı olma ihtimali en yüksek prodüksiyonu gerçekleştirecek piyanisti bulmaktı.

Peki bu dönemde hangi kurumda çalışmaktaydınız?

O dönemde, halen de bünyesinde bulunduğum Berlin-Brandenburg Radyosu’nda (RBB) tonmayster olarak çalışmaya yeni başlamıştım. Zaten yapılacak olan prodüksiyon da, RBB ve Sony’nin ortak projesi olacaktı.

Tonmaysterliğin yanında piyano, klavsen ve orkestra şefliği eğitimi de aldınız. Bu kadar çok alanda eğitim almak, tonmaysterlik mesleği için elzem gördüğünüz bir durum muydu?

Öncelikle söylemem gerekir ki, hakikaten müziğe ezelden beri çok bağlı bir insanım ve en azından kendimle ilgili olarak düşüncem, müzikle bir icracı olarak birebir ilgilenmeden iyi bir tonmayster olamayacağım idi. Tonmaysterlikteki esas mesele, sanatçı ile kurduğunuz diyalog; bu diyaloğa hakim olabilmek için kendinizi sanatçının yerine koyabilmeniz, onun kayıt esnasında icracı olarak yaşadıklarını ve hissettiklerini aynı şekilde yaşamanız ve hissetmeniz son derece önemli.

Sonuçta, icracının her şeyi doğru yapmak ve bunu yaparken kendi karakterini ve biricikliğini de doğallıkla ortaya koymak zorunda olduğu bir süreçten bahsediyoruz. Yani tonmayster olmak için sadece “duymak” yeterli değil… Mutlaka sadece duymak ile iyi tonmaysterlik yapılabileceğini düşünen meslektaşlarım vardır; ama benim aldığım tonmaysterlik eğitimi, müzik tarihi, armoni, kontrpuan ve diğer teorik derslerin yanında ciddi bir piyano eğitimini de içermekteydi. Peki tonmaysterlik eğitimi almak isteyen adaylarda beklenen özellikler neler? Klasik anlamda tonmaysterlik eğitimi almak için bir giriş sınavı yapmak gerekiyor. Bu sınavda adaylardan teknik konularda bilgi ve yatkınlıkla beraber piyano, solfej ve müzik teorisi konularında da temel bilgi ve beceri bekleniyor.

Müzikal olarak beklenen temel bilgileri biraz daha ayrıntılı anlatabilir misiniz? İstenen seviye tam olarak nedir?

Müzik teorisi hakkında ciddi bir temel bilgi şart; mesela, dört sesli bir armonik ilerleyişin çeşitli stillerde nasıl yazıldığını bilmek, farklı kadansları ve akor kombinasyonlarını duyarak analiz etmek, akor fonksiyonlarına hakim olmak… Ayrıca verilen müzikleri deşifre olarak söyleyebilmek ve piyanoda çalabilmek de sınavın bir parçası, zira birden fazla sisteme ilk bakışta hakim olabilmek çok önemli.

Pekala, o zaman geneli bir kenara koyup tekrar size dönelim… Az evvel bahsini ettiğim kayıt projelerine elbette büyük orkestralarla ve korolarla yaptığım prodüksiyonları da eklemem gerek. Fabio Luisi ve Orta Alman Radyo Senfoni Orkestrası (MDR) ile Mahler ve Berlioz’un senfonilerini kaydettik, Howard Arman ile de eski müzik ve koro kayıtları gerçekleştirdik. Bu bağlamda, Leipzig’de MDR Korosu ile yaptığımız Rahmaninof ’un “Akşam İlahileri” kaydı, benim için gerçekten çok özeldi. Şu anda yoğunlukla Berlin’de çalışmaktayım; Berlin Filarmoni ve Konzerthaus salonlarında Berlin Filarmoni Orkestrası, Konzerthaus Orkestrası ve Berlin Radyo Senfoni Orkestrası konserlerinin canlı kayıtları zamanımın büyük bölümünü almakta. Yine bahsini ettiğim gibi, genç müzisyenlerle çalışmaya da büyük önem veriyorum. Geçen sene Boulanger Trio ile Şostakoviç’in Piyano Triolarını kaydettiğimiz güzel bir prodüksiyon oldu, seneye de yine solo kayıtlar alanında Olga Scheps ile bir kayıt gerçekleştireceğiz. Yine ilginç bir prodüksiyon olarak, “kıtalararası” bir projeden de bahsetmek isterim; Asya müzik enstrümanları ve bir yaylı çalgılar kuvartetinin dahil olduğu Asian Art Ensemble ile çeşitli modern müzik eserlerinin kaydı. Biz Avrupalıların kulaklarına gerçekten çok uzak olan Asya müzik enstrümanları ile bir yaylı çalgılar kuvartetinin bir arada kaydını yapmak, hem icracılar ve hem de biz teknisyenler için çok zorlayıcı ve aynı oranda da keyifli oldu.

Genç sanatçılarla çalışmak sizin için neden çok önemli?

Klasik müzik ile uğraşan sanatçıların durumu şu anda hiç de kolay değil. Çok fazla sayıda çok iyi yetişmiş müzisyen var piyasada ve bu meslekte yükselmek, ancak çok iyi bir ajansa dahil olmakla mümkün. Üstelik sadece iyi ya da çok iyi olmanız da yükselmeniz için yeterli değil; biraz klişe tınlasa da “doğru yer, doğru zaman ve doğru kişi” çok belirleyici, yani şansın rolü eskisinden çok daha fazla. Bu nedenle de özellikle genç sanatçılarla çalışmaya çok önem veriyorum, onların – eğer müzikal potansiyellerine inanıyorsam – bu meslekteki ilk kariyer basamaklarında elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.

Peki Emre Elivar ile ilgili düşünceleriniz neler?

Emre Elivar çok esnek çalabilen bir piyanist. Çaldığı eserlerle ilgili olarak çok açık ve sağlam bir yapı fikrine sahip, uğraştığı ve icra ettiği eserleri derinlemesine biliyor. Müziğe ne vermesi gerektiği ve ne ortaya koymak istediği konusuna çok ciddi bir şekilde kafa yoruyor. Bu anlattıklarımdan sakın ola ki kendisinin müziğe “teknokrat” olarak yaklaştığını düşündüğüm sonucu çıkarılmasın; müziği ve yapısını tam anlamıyla içselleştiriyor ve hissediyorum ki kendisini, müziğin somut ifadesini bulduğu bir araç olarak görüyor. Bilgisini ve becerisini tümüyle uğraştığı besteciye ve esere vakfediyor.

Kendisi ile ilgili olarak kimilerinin “müzik tekstine fazlaca bağlı ve akademik” olduğu eleştirilerine şahit oldum. Müzikal tekste sadakat elbette eleştirilebilecek bir olgu değil, ama yorumunu hakikaten akademik buluyor musunuz?

Elivar’ın “akademik yorumcu” olduğu fikrine kesinlikle katılmıyorum. Elbette sahip olduğunuz bakış açısına göre değişkenlik gösteren bir durum bu; ama şahsen bir yorumcunun besteci, eseri ve yaşadığı dönem ile ilgili ciddi araştırmalar yapması ve derin düşünceler üretmesi, bu veriler ışığında o eser için doğru tınıyı ve olması gereken hissiyatı elde etmeye çalışması, gerçekten
saygı duyulacak bir özellik. Klasik müzik icra etmek veya özelde piyano çalmak, sadece piyanistin herhangi bir eseri kendi içinde nasıl hissettiği ile bağlantılı değil; bestecinin yaşadığı ve eserin ortaya çıktığı dönem, o dönemde hakim olan stil anlayışı ve bunların günümüze yansıyışı da aynı derecede önemli. Bu bağlamda besteciye, esere ve o döneme ait tarihi bakış son derece önemli ve bu özellik, bunu hakikaten becerebilen icracıyı da hiçbir şekilde “teknokrat” haline getirmiyor bence. Sevgili Elivar, gerçekten çok özel cümleleyebilen bir piyanist ve bu Rahmaninof kaydında müziğin gerektirdiği yerlerde ölçüsünde akademik olmakla beraber her an tüm kalbiyle ve ruhuyla kendini ortaya koyduğunu rahatlıkla görebiliyorum.

Peki bu kayda ilk başladığınız anda neler hissettiniz ve kaydın sonuna gelmekte olduğunuz şu andaki düşünceleriniz neler?

Sevgili Elivar ile Schumann-Schubert kaydını yaptığımız zaman, karşımda düşüncelerimi dinleyen ve onlara değer veren, yeri geldiğinde fikirlerime saygı duyup kabul eden ve bunları içselleştirip uygulayan, yeri geldiğinde de kendi fikirlerini benimkilerin karşısına tutarlı bir şekilde koyan ve beni ikna eden bir piyanist buldum. Bu şekilde de çok güzel bir sonuç elde ettiğimizi düşünüyorum. Rahmaninof kaydı ile ilgili teklifi bana sunduğunda ve kabul etmemin kendisini çok mutlu edeceğini belirttiğinde de, bu projede müziği salt teknik olarak kaydetmenin ve icracıyla standart meseleleri konuşmanın ötesinde, kendisine müzikal olarak destek olabileceğimi, hangi cümlenin hangi şekillerde ortaya konabileceği konusunda kendisiyle fikir teatisinde bulunabileceğimi, neyin “daha az” veya “daha çok” yapılabileceği konusunda beraber tartışabileceğimizi hissettim. Sevgili Elivar’ın müziğe yaklaşımını ve icrasını gerçekten çok beğendiğim için de teklifi derhal kabul ettim.

Biraz da kaydın hazırlık süreci ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Mesela beraberinizde mikrofonlar getirdiğinizi biliyorum, bu mikrofonların kayıt öncesinde ve başlangıcında ayarlanması ne kadar zaman aldı?

Beraberimde, daha evvel birçok kayıtta tecrübe ettiğim ve kullanmayı tercih ettiğim bazı mikrofonlar getirdim. Tabii ki mikrofonların ayarları, kaydın yapıldığı salonun akustiğine istinaden değişkenlik gösteren bir durum. Her mikrofonu her salonda kullanmak mümkün olmuyor ve elbette her salonda istenen parlak, sıcak ve şeffaf tınıyı elde etmek için farklı ayarlar yapmak gerekiyor…

Kaydın yapıldığı salonun akustiği sizi çok da mutlu etmedi sanırım. Bu salonun akustiğinin, özellikle arka duvardan oluşan yansımalar nedeniyle koyu bir renk oluşturduğunu ve bu durumun frekans spektrumu özelinde eşitlik sorunları yarattığını itiraf etmeliyim. Salon ayrıca fazlaca rezonans üretiyor ve oluşan bu rezonans da, bazı enstrüman gruplarının arzu edilenden daha az ortaya çıkması, daha örtülü kalması ve bu enstrümanları icra eden sanatçıların da genel akustiği daha belirsiz duymaları ve dolayısıyla beraber çalma konusunda sıkıntı yaşamaları sonucunu doğuruyor.

Peki bu sorunlar için nasıl bir çözüm buldunuz?

Çözüm, esasen öngördüğümden daha fazla mikrofon kullanmaktı, enstrümanları veya enstrüman gruplarını daha iyi duyabilmek ve onları daha iyi destekleyebilmek için. Bu nedenle de ilk kayıt seansında mikrofon ayarları ile uzunca bir süre uğraşmak zorunda kaldık. Umuyorum ki bu ekstra uğraş, yaptığımız kayıtta hak ettiği karşılığı bulacak.

Kayıt esnasında tonmaysterin orkestra ile de yakın bir ilişki, bir bağ kurması gerekliliğine inanıyor musunuz? Orkestra şefi ve orkestra ile sıkı bir ilişki ve samimi bir bağ kurulması mutlaka gerekli. Özellikle tercih ve tavsiye ettiğim düzeltmelerin dinlenmesi, saygı ve kabul görmesi anlamında.

Şimdi de bu kayıtta orkestranın şefi olan Işın Metin ile olan çalışmanıza gelelim. Başlangıcın biraz meşakkatli olduğunu itiraf edeyim. Maalesef, uçuş planım, sound check yapılan ilk provanın başlamasından ancak bir saat sonra stüdyoya ulaşmama imkan verebildi; zira rötarlı şekilde Ankara’ya vardım ve bagaj alımında bazı küçük sorunlar yaşadım. Sevgili Metin, prova başlangıcı ile beraber sound check sürecinin de aynı anda başlamasını ve kayıt altına alınmasını istiyordu; ancak stüdyoya gelip ortaya çıkan tınıyı duyduğumda, temel tınının asla duymayı arzu ettiğim seviyede olmadığını fark ettim ve mikrofonların ayarlarını ve de yerlerini değiştirmeye, yerine göre enstrüman gruplarına daha da yaklaştırmaya başladım. Bu çaba da elbette belli bir zamanı zorunlu kılıyor ve bu durum da… Fazla sıcakkanlı insanların yaşadığı Türkiye’de biraz sabırsızlık yaratıyor herhalde…

Sıkıntı yaratıyor muhakkak, ama sadece Türkiye’de değil; dünyanın her yerinde çalmaya hazır sanatçının sıkıntısı bu yönde oluyor. Ancak, elbette, kayda başlamadan evvel salonun tınısını kayda optimal seviyede yansıtabildiğimden ve bunun için yapabileceğim her şeyi yaptığımdan emin olmak zorundayım. Bu durum başlangıçta belirgin bir rahatsızlığa yol açtı, ama sevgili Metin ortaya çıkan ilk sonuçları dinledikçe, kendisiyle iletişimimiz daha samimi bir seviyeye geldi ve ilerleyen zaman içinde bana ve düzeltme önerilerime duyduğu güven de haliyle daha da arttı. Sonuçta ulaştığımız mertebe ve beraber çalışma sürecimiz beni gerçekten çok mutlu etti. Görebiliyorum ki bu süreç sadece sizi değil, sayın Metin’i de aynı şekilde mutlu etti. Peki, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın bu kayıttaki performansı ve motivasyonları hakkındaki görüşleriniz nedir? Son derece motive şekilde icra ettiklerini söyleyebilirim. Başlangıçtaki sorunlar hepimizin malumu ve orkestra üyeleri de ilk seanstan itibaren elbette çok ciddi bir enerji harcıyorlar. Her prodüksiyonda olduğu gibi burada da başlangıç zordu, ama sanıyorum mikrofon ayarlarının aldığı uzun zamanın beraberinde getirdiği yorgunluğa rağmen bu değerli müzisyenler de yapılan işlerin anlamını ve gerekliliğini anladılar ve tümsıkıntılara ve gecikmelere rağmen yeniden motive olmayı becerdiler. Sonuçta da hepimizi mutlu edecek bir başlangıca imza attığımızı düşünüyorum. Kayıt ilerledikçe orkestranın angajmanı da aynı ölçüde arttı ve orkestra tınısının gittikçe güzelleşmesi de beni çok rahatlattı.
Peki kayda başlamadan evvel sizin orkestradan beklentiniz neydi? Sanırım orkestranın daha önceki yaptığı kayıtlara istinaden belli bir fikriniz vardı kendileriyle ilgili. Hem Elivar’ın anlatımına, hem de dinlediğim kayıtlara istinaden bu değerli orkestradan beklentim hayli yüksekti. Bu beklentimin hiçbir şekilde hayal kırıklığı ile sonuçlanmadığını ve bu durumdan duyduğum memnuniyeti özellikle belirtmek isterim.
Bu memnuniyeti tüm kalbimle paylaşıyorum…

Mesleğinizde özellikle dikkat ettiğiniz noktaları öğrenebilir miyiz? Tonmaysterlik okumak isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Tını ile yoğun ve yaratıcı bir şekilde uğraşan tonmaysterlerin ve ton teknisyenlerinin, elbette ki akustik bilimi konusunda ciddi bir temel bilgiye sahip olmaları gerekiyor. Tını nasıl ortaya çıkar ve nasıl biçimlendirilir? Hangi salon özellikleri hangi tınıları oluşturur? Salonun duvarları, belirli tınıların elde edilmesi anlamında hangi şekle sahip olmalıdır? Bütün bu sorular, hiç kuşkusuz belirli bir tecrübe neticesinde cevaplandırılabiliyor. Çok fazla sayıda konseri canlı dinlemek mutlaka son derece önemli. Müzisyenlerin o salon içinde nasıl çaldığını dinlemek ve görmek çok belirleyici; zira müzisyenler kayıt için değil, partilerini o salon içinde konser şeklinde icra ediyorlar. Tonmayster ve ton teknisyeni olarak görevimiz, kendimizi o salonda çalan müzisyenlerin yerinde hissetmek ve o salonda ortaya çıkan müziği dikkatle dinlemek. Bir başka önemli nokta da, çok sayıda iyi yapılmış kayıt dinlemek; 1950’lerden başlayarak günümüze kadar yapılmış olan birçok farklı kayıtlarda yapılanları incelemek ve bizim bugün neler yapabileceğimiz üzerine kafa yormak. Mikrofonları tam olarak nereye yerleştirmeliyim? Nerede tınıyı en saf ve en doğal haliyle yakalayabilirim? İsteğim, salonun ilk sırasında duyabileceğim tınıyı mı, yoksasanatçının birebir yanında duyabileceğim tınıyı mı yakalamak ve kaydetmek? Bütün bunlar, tonmaysterin ve ton teknisyenlerinin uğraşı konusunda önemli ve belirleyici noktalar.

Tonmaysterin bir CD kaydı esnasındaki önemini açıklayabilir misiniz? Ya da daha spesifik olarak bu projedeki öneminizden bahsedebilir misiniz?

Açık söylemem gerekir ki, bu Rahmaninof kaydı için şahsen benim ne denli önemli olduğum konusundaki yargıyı ben veremem. Ama genel itibariyle tonmayster, kayıt esnasında öncelikle konsere gelen bilinçli ve birikimli dinleyiciyi temsil ediyor ve performansla ilgili kendi beğenisini ortaya koyuyor, hem genel olarak müzikal anlamda ve hem de spesifik olarak tını anlayışı anlamında. Bu beğeniyi ve yorumu ortaya koymak için de müzikal ve teknik alanda çok iyi bir eğitim almış olmak ve belirli bir tecrübeye sahip olmak elbette çok önemli. Sanıyorum yaşım ve meslekte geçirdiğim uzun yıllar itibariyle, hangi tınıyı elde etmek için hangi temel teknik ögelerin gerekli olduğunu bilecek tecrübeye sahibim. Aynı şekilde partisyonu ve eserin stilini çok iyi bilmek de son derece önemli.

Bu kayıt sırasında Emre Elivar’a ve Işın Metin’e icra anlamında yapılabilecek düzeltmeler konusunda tavsiyelerde bulundunuz mu?

Elbette bazı cümlelemeler konusunda fikirlerimi beyan ettim; kimisinin daha açık, kimisinin notada verilenden daha esnek olabileceği gibi. Ya da bazı müzikal köprülerin başka şekillerde de mantıklı tınlayabileceği konusunda görüşlerimi bildirdim. Elbette sahne üzerinde müziği o anda icra eden soliste, orkestra şefine veya orkestra müzisyenine göre daha farklı fikirler oluşturabiliyoruz arka planda teknik konularla ilgilenen kişiler olarak; bu yüzden de orada olmamız ve bütünün bir parçası olmamız önemli.

Kayıt toplamda kaç gün sürdü? Kayda ilk olarak hangi bölümden başladınız ve neden?

Kayıt, toplam dört gün sürdü. Kayda orkestranın ve sevgili Işın Metin’in isteği doğrultusunda son bölümden başladık. Final bölümü en enerjik ve dolayısıyla en çok güç harcatan bölüm; bu nedenle de görece daha sorunsuz bir bolümle başlayıp o kısmı sorunsuz yapmakla uğraşarak enerjiyi toptan tüketmektense en zorlayıcı bölümle kayda başlamayı tercih ettiler. Ama elbette kaydın son gününde final bölümünün düzeltmeleri ile tekrar uğraştık. Orkestranın beraber çalma konusunda zaman içinde gerçekleştirdiği gelişme beni gerçekten çok mutlu etti ve ulaşılan bu yeni kaliteyi, final bölümü için de kayda almak için yoğun çaba sarf ettim.

Peki diğer bölümler de o kadar uzun bir uğraş ve enerji gerektirdi mi kayıt esnasında?

İkinci bölümde önce uzun parçalar halinde kaydı yaptık, ardından düzeltmeler için daha kısa parçaları kayıt altına aldık ve sonunda da bütün bölümü baştan sona kaydettik. Diğer bölümlerde ise benzer karakterdeki kısımları peş peşe kaydettik ve ardından tabii ki bölümleri baştan sona aldık, çünkü genel çizginin doğal bir şekilde akışı ancak baştan sona çalınan icralarda ortaya çıkabiliyor.

Ve kadansları…
Kadansları en son oturumda kaydettik çünkü solistin kendisini en rahat hissedebileceği zaman dilimi burası, zira işini yapmasını ve bitirmesini bekleyen bir orkestra söz konusu değil. Elbette oluşan tınıyı orkestra partisinin sonuna ya da arasına doğal bir şekilde eklemleyebilmek gerekiyor, ama inanıyorum ki elimizde bu iş için yeterince malzeme ve imkan mevcut.

Kayıt esnasında mikrofon haricinde ihtiyaç duyduğunuz teknik gereçlere sahip olma şansınız oldu mu?

Bilkent gerçekten çok iyi teknik araçları ve son derece sıcakkanlı ve kibar meslektaşlarımızı bünyesinde barındıran bir stüdyoya sahip. Yapmaları muhtemelen gereken noktanın hakikaten çok ötesinde destek aldık kendilerinden. Çok sıcak bir şekilde karşılandık ve bize gerçekten çok yardımcı oldular.

Son olarak, bu projeyi takiben Berlin Filarmoni Orkestrası’nın vereceği yeni yıl konserinin kaydını yapacağınızı öğrendim iki gün evvel. Sanıyorum bir televizyon kaydı olacak bu proje. Bu tarz bir kaydın, CD kaydı ile olan farklılıklarını ve zorluklarını açıklayabilir misiniz? CD kayıtlarının güzel tarafı, konser dinleyicisi olan kitleyi tamamıyla devre dışı bırakabilmek
aslında. Canlı konser kaydı söz konusu olduğunda bizlerden ilk başta istenen şey, mümkün mertebe az mikrofonun dinleyici ve televizyon izleyicisi tarafından görülebilir yerlerde bulunması ve buna rağmen kayıt kalitesinin arzu edilen seviyede olması; ki bu durum da ciddi bir tutarsızlık esasında. Bu çerçeve nedeniyle çok diplomatik bir şekilde her tarafı mutlu edecek bir çözüm bulmak gerekiyor her seferinde ve bunu bu kayıtta da becereceğimize yürekten inanıyorum.

Çok teşekkürler, Maria Suschke.